Süngünün Ucundaki Hayatlar Çanakkale




Stok Sayısı : 1
  • 40,00TL

Süngünün Ucundaki Hayatlar Çanakkale

Temmuzun ilk günlerinde heyecan doruktaydı. Muhtarın çağırdığı davul erkenden gelmişti. Köy meydanında çalıyor, genci, yaşlısı halay çekiyordu. Arada oyun havası çalınca Çukurova çiftetellisi oynuyorlardı. Köylüler, meydanda oynayanların etrafında geniş bir halka yapmışlardı. Kadınlar ise binaların damlarına çıkarak oynayanları seyrediyorlardı.

Saat 9'a doğru yukarı köyden askere gidecek gençleri uğurlamak için kalabalık bir grup davul çala çala yolda göründüler. Davullar sustu. Gelenler karşılandı. Yaniden davullar çaldı. Hep birlikte halaylar çekildi. Daha sonra asker adayları annelerine, bacılarına, kardeşlerine veda ettiler. Kafile iki davul eşliğinde büyük bir kalabalık şeklinde yola çıktı. Yol üstündeki diğer köyden de asker uğurlaması yapılıyordu. Onlar da kafileye katıldı. Üç davulla büyük bir kalabalık Yenice'ye doğru ilerlediler. Yenice, güneyi İç Anadolu'ya trenle bağlayan önemli bir tren kavşağıydı.

Büyük bir kalabalık halinde davullar eşliğinde güle oynaya Yenice'ye geldiler. Gelenler sadece kendileri değildi. Her yönden köylerden kalabalıklar Yenice'ye geliyordu. İstasyon meydanına geldikleri zaman, gözlerine inanamadılar. Hiç bu kadar kalabalık görmemişlerdi. Şehirde bile bu kadar kalabalık görmemişlerdi. Bayram yerinde bile bu kalabalık birikmezdi.

Kalabalık ne kadar çok olsa da, gelenler gruplarını bozmamaya çalışıyordu. Çok beklemediler. Kara trenin düdüğü acı acı öttü. Adana'dan gelen tren Yenice istasyonuna girince, kalabalıkta bir dalgalanma oldu. Bir anda herkes birbirine sarılmaya başladı. Asker adayları babalarının, amcalarının, dayılarının, arkadaşlarının, köylülerinin ellerini, yüzlerini öpmeye başladılar. Büyükler de onları öpüyordu. "Erkekler ağlamaz!" demişler ya, boşuna demişler. Heres ağlıyordu. Ama bu bir ağıt ağlaması değildi. Çocukları, köylüleri askere gittiği için sevinç gözyaşlarıydı. Bir şenlik, bir düğün alayının gözyaşları gibiydi.
(Arka Kapak)

Süngünün Ucundaki Hayatlar Çanakkale

Temmuzun ilk günlerinde heyecan doruktaydı. Muhtarın çağırdığı davul erkenden gelmişti. Köy meydanında çalıyor, genci, yaşlısı halay çekiyordu. Arada oyun havası çalınca Çukurova çiftetellisi oynuyorlardı. Köylüler, meydanda oynayanların etrafında geniş bir halka yapmışlardı. Kadınlar ise binaların damlarına çıkarak oynayanları seyrediyorlardı.

Saat 9'a doğru yukarı köyden askere gidecek gençleri uğurlamak için kalabalık bir grup davul çala çala yolda göründüler. Davullar sustu. Gelenler karşılandı. Yaniden davullar çaldı. Hep birlikte halaylar çekildi. Daha sonra asker adayları annelerine, bacılarına, kardeşlerine veda ettiler. Kafile iki davul eşliğinde büyük bir kalabalık şeklinde yola çıktı. Yol üstündeki diğer köyden de asker uğurlaması yapılıyordu. Onlar da kafileye katıldı. Üç davulla büyük bir kalabalık Yenice'ye doğru ilerlediler. Yenice, güneyi İç Anadolu'ya trenle bağlayan önemli bir tren kavşağıydı.

Büyük bir kalabalık halinde davullar eşliğinde güle oynaya Yenice'ye geldiler. Gelenler sadece kendileri değildi. Her yönden köylerden kalabalıklar Yenice'ye geliyordu. İstasyon meydanına geldikleri zaman, gözlerine inanamadılar. Hiç bu kadar kalabalık görmemişlerdi. Şehirde bile bu kadar kalabalık görmemişlerdi. Bayram yerinde bile bu kalabalık birikmezdi.

Kalabalık ne kadar çok olsa da, gelenler gruplarını bozmamaya çalışıyordu. Çok beklemediler. Kara trenin düdüğü acı acı öttü. Adana'dan gelen tren Yenice istasyonuna girince, kalabalıkta bir dalgalanma oldu. Bir anda herkes birbirine sarılmaya başladı. Asker adayları babalarının, amcalarının, dayılarının, arkadaşlarının, köylülerinin ellerini, yüzlerini öpmeye başladılar. Büyükler de onları öpüyordu. "Erkekler ağlamaz!" demişler ya, boşuna demişler. Heres ağlıyordu. Ama bu bir ağıt ağlaması değildi. Çocukları, köylüleri askere gittiği için sevinç gözyaşlarıydı. Bir şenlik, bir düğün alayının gözyaşları gibiydi.
(Arka Kapak)

Yorum Yap

Not: HTML'e dönüştürülmez!
    Kötü           İyi

Etiketler: Süngünün Ucundaki Hayatlar Çanakkale, Halil İbrahim Yıldırım, Kamer Yayınları